Kayıtlar

Efendi Erkek

Efendilik, esasında bireyin kendi isteklerini medeniyet çerçevesinde bastırmak olarak tanımlanabilir. istemek, erkeğin ya da er kişinin herhangi bir “şeye” ulaşma arzusunun vuku bulmuş halidir. er kişi ister ve yapar. bunun için istemenin ardında bireyin kullandığı güç libidinal enerjidir ki buna cinsel seçilimin insanda yarattığı savunma-saldırı mekanizması da denilebilir ki hayatta kalma yeteneği olarak olagelmiştir.  bu gücü kullanan erkek sürekli bir şeyler ister; dişi, meta, güç, para… evrimsel olarak bu şekilde insan olageldi, yine bu şekilde insan ırkı hayatta kalabildi. şimdi durum böyle iken medeniyet uydurması olan “efendi” sıfatı bir erkeğe veriliyorsa orada erkek isteklerinden vazgeçiyordur. vazgeçen erkek; er kişi, isteyen ve yapan olarak görülmez dolayısıyla çevreye “sinyal” (bkz: sinyal teorisi) veremez, bunun sonucunda ise kadınlar görmezden gelir, erkekler tarafından da “efendi” olarak yaftalanır.  efendi olmak doğanın bize sunduğu bir meziyet değil, medeniyetin gerekt

La dottrina del fascismo

Resim
    wikipedi'den alıntılayalım; ... 2. Bu nedenle, eğer faşizme her zaman, onun hayatı algılayış biçiminin ışığında, manevileştirilmiş bir yolla bakılmamış olsaydı, bir parti organizasyonu, bir eğitim sistemi, bir disiplin olarak onun gerçekçi tezahürleri anlaşılamazdı. Faşizmin dünyası; yüzeysel, bireyin diğer herkesten soyutlanıp tek başına durduğu, kişiye içgüdüsel, anlık zevklerle dolu bencilce bir hayat sürdüren doğa kanunlarının bireyi yönettiği, maddeci bir dünya değildir. Faşizmde birey, bireyin basit zevkler etrafındaki bir hayat içgüdüsünü, zaman ve mekânın sınırlarından bağımsız, daha yüce bir hayat kurmak amacıyla bastırarak, bireyleri ve nesilleri beraberce bir gelenek ve misyona bağlayan bir ahlak kanunu konumundaki ulus ve vatandır. Bahsi geçen hayatta birey, kendini yok saymakla, kişisel çıkarlarını feda etmekle, bizzat ölümün kendisiyle, insan olarak değerinin yer aldığı bu tam anlamıyla manevi varoluşun farkına varır .   ... 4. Pozitif hayat kavramı,

Birden Zengin Olmak İstemek

Resim
  Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Türkiye'de herkes potansiyel milyonerdir. Türk-islam kültürüyle yatıp kalkan bizler bu rüya ile yaşarız, buna göre etrafımızı şekillendiririz; oy kullanarak gücü paylaşabileceğimiz kimseleri seçeriz, buna göre arkadaş ağımızı kurarız.. Bu bizim için yaşam tutkusudur. Zengin olduğumuzda ise zenginliğin nasıl devam ettirilmesi gerektiğinden, 21. yy kapitalizmini anlamadığımızdan(artı değerin nasıl yaratıldığını bilmediğimizden) ilkel iç güdülerimizle hareket ederiz. Artı yaratarak zenginlik yerine başkasının üzerinden geçinme veya "kazıklama" ya da bunlara genel olarak diyeceğimiz; bir asalak gibi "insan sırtından geçinme" ile para kazanmaya çalışırız. Belirttiğim gibi zenginlik üzerinden 1 nesil geçmemiş, toplumdaki rol-model burjuva/aristokrasi sınıfının mevcudiyetsizliğinden dayanak alınacak herhangi bir örnek de yoktur. Arkadaş ağlarından güçlü akrabalık bağlarının bağrından çıkagelen nepotizmle veya çevresindeki d

Türk Milletinin Çağdaşlaşma ile Sınavı

Resim
      Niyazi Berkes Türkiye’de çağdaşlaşma kitabında çağdaşlaşma sorununu din-devlet ayrımında değil, kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan kurtulma olarak ele alır. Osmanlıdan günümüze değin bakıldığında aslında din ve kültürün iç içe geçtiği, kaynaştığı ve bu bakımdan türk-islam kültürü olarak oluşageldiği görülür. Peki Atatürk’ün kurduğu rejim bununla nasıl mücadele ediyor ve milletimiz bunu nasıl anlamış bakalım. Çağdaşlık denince bizde anlaşılan kravat, topuklu ayakkabı, mini etek, dövme.. kullanmak; Davranış olarak bakıldığında ise tüketim kültürünün parçası olmak; Netflix, Apple, Adidas, McDonald’s gibi markaları tüketmektir. Yani batılı gibi yaşamaya çalışmak deyip bu şekilde davranış/kültür örüntülerine sahip olanları da orta sınıf anlamına gelen beyaz yaka olarak adlandırabiliriz. Beyaz yakanın aksine geleneksel Türk insanını “köylü” ya da “kozmopolit ortama karışmamış beşer” olarak da adlandırabiliriz. Gelir düzeyi beyaz yakanın altında, eğitim düzeyi düşük, giyimi gelen

Varoluş, Ait Olduğumuz Yer...

Resim
  İnsan varoluşunu hep anlamaya çalıştım. İnsan neye aittir, nereye aittir, özü nedir neyden meydana gelir.. gibi sorularla hep kafa yordum. Benim varoluşum bilişimin yönlendirdiği yere mi ait yoksa özümün bittiği yere mi ait? Eğer ailemin memleketi Çorum ise ben İstanbul'da doğmuşsam ve seyehat amaçlı birkaç kez Paris'e gitmişsem sosyal medya hesabının bio'suna Çorum mu, İstanbul mu yoksa Paris mi yazmalıyım? Bu üçünden birisini yazmak aidiyetlik manasında bir gereklilik sayarsak şayet, hangisi daha "doğru" bir davranış olur? İnsan varoluşu nereye aittir, nereye ait "olmalıdır". Evvela insan çevresel şartlar altında büyür, bu şartlar da insanı genetik olarak törpüler yani insan yaşadığı coğrafyadan hem beşeri hem de genetik olarak etkilenir; coğrafya ile bütünleşir. Coğrafya kültürü, kültür de insanı içine hapseder. Bu şekildeki şartlar altında insan, özünü kötü çağrışım taşıyor diye reddedip başka coğrafyalarda aramaya kalkarsa varoluşu ne kadar anlam

Lisans/Bachelor Derecesiyle Övünmek

Resim
     Hayatta önemli olan nedir sorusuyla başlayalım. Bir eğitim sonucunda alınan derece, diploma övünülecek bir durum mudur? ya da şöyle soralım, hayatta ne ile övünülür?  Evrimsel-sosyopsikolojik perspektiften baktığımızda insan(dişi-erkek) diğer hemcinsleriyle sürekli rekabet halindedir. Bu rekabette onu üst sıralara çıkaracak sosyo-kültürel güce sahip olduğunda bununla övünmesi kaçınılmazdır ama üniversite diplomasına sahip olmak bunun neresindedir? Diploma sahibi olmak bir yetkinlik göstergesidir; "X kişisi şu eğitimi almıştır" ama bu durum insanı rakiplerinden üst noktalara ne kadar taşıyabilir. Lisans derecesi yalnızca bir aracı özelliktir, sizin başarılarınız arasında köprüdür, buna sahip olup sosyal piramidin çok alt seviyelerinde de olabilirsiniz, tepelerinde de. Dolayısıyla bir anlam ifade etmiyor ama handikap ilkesine göre öss sınavını başarıyla geçmiş birisi hakkında az buçuk güzel genlere sahip izlenimi verebilir zorlu bir süreçten geçebilenin "güzel" g

Türkiye'yi Terk Etmeyi İstemenin Dayanılmaz Hafifliği Hakkında

Resim
  İnsanlar neden kendi yurdunu terk eder diyerek başlayalım. Bunun cevabı gerek sosyal mobilite imkanının az olması, gerekse para, huzur, gelecek arayışının diğer yabancı ülkelerde karşılık bulması  ümidi ile açıklanabilir. Ancak burada, bu noktada, vefa ve varoluş sorunları akla gelmelidir. Yaklaşık 1000 yıldır anadoluda yaşamış türklerin genel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olmuştur. Osmanlı Devletinde zengin burjuva ve aristokrasi sınıfı oluşmadığı için halk bu iki geçim kaynaklarını kullanmak zorunda kalmıştır. Böyle geçinen halkı Osmanlı Devleti(son dönemi) ve Türkiye Cumhuriyeti daha ileri seviyeye getirmeye çalışmış bunun sonucunda halk kendi bataklığından bir nebze de olsa gerek üniversiteler gerekse askeri akademiler sayesinde çıkarılmıştır. Halkın yüceltemediği devletin bizzat kendisi halkı yüceltmiştir. Her kimki üniversite mezunu olarak yabancı ülkelerde çalışmak ister; vefasızdır, vurdumduymazdır. 2 nesil öncesi çoban(hepimiz) olan insanların bu davranışını başka bir ş

Kaderin Üstünde Kader: Türkiye

Resim
Kader nedir diye sorguladığımızda, "öngörülemez sonuçlar silsilesi" gibi bir sonuca varırız ki genel olarak kaderin sözlük anlamı da buna yakındır. Ancak bilmediğimiz bir şey var, o da coğrafyanın bizzat kendisinin kader oluşu... İnsanlar birbirinin aynasıdır, yani benim davranışım bir başkasının davranışının aynalanmasından ibarettir diyebilirim. İçgüdüler herkeste standart bir şekilde vardır, bizi biz yapan ise karakterimiz; o da 5 yaşına kadarki anılarımızdan ibarettir ki bu sonuç da insanların bizi şekillendirmesinde başat rol oynadığı anlamına gelir. Peki insanı ne şekillendirir? İnsan insanı etkileyeceğine göre bu şekillendirme zincirinin bir başlangıcı olmalıdır bu da kültürdür. Kültürün başlangıcını ise coğrafya oluşturur, buna arketip(ilk örnek) de diyebiliriz. Arap coğrafyasında aşırı sıcak ve çöl iklimi arapların suyu bulamamasından mütevellit onların "pis" bir şekilde yaşamasına neden olmuştur diyebiliriz(halen bu durumu devam ettirmelerine kültürel mala

İç Güzellik...

Resim
İç güzellik, yani temiz insan olmanın yansıması. nedir temiz insan? Moral değerlere "fazlaca" anlam yükleyip içindeki enerjinin açığa çıkmasına izin vermeyen "insan". İnsanlar hayatlarını doğal seçilim + cinsel seçilim kombinasyonu ile sürdürürler. Cinsel seçilim demek pahalı süsler, kendi becerilerini ön plana koyma ve kendini teşhir etmeye kadar sürebilen bitmeyen bir varoluş mücadelesidir. İnsanlar bu bahsedilen kendi varlıklarını ortaya sermeyerek "ahlaki" davrandığını öne sürebilir, ama bu noktada onlara insan denebilir mi? Kendini bastırmak ve bunu medeniyet ile süslemek ne kadar doğrudur? İnsan doğasında evrimsel olarak ve doğal/yabani olarak önemli olan olay genleri bir sonraki nesle aktarabilmektir ve bu durum için kadın/erkek sürekli teyakkuz halinde olacak şekilde evrimleşmiştir. Kendi cinsel süslerini (sekonder cinsel özellikler) ve metalarını olası eşleşme durumları için tetikte tutar. Porsche bir cinsel süstür; herkes satın alamaz, statü

İnsanın Objektifikasyonu

Resim
21. yy'da kadın ve erkeğin objektifikasyonuna yani sujeden objeye geçiş evresine tanık olmaktayız. daha önceki yazımda da irdelediğim gibi seks ve parayı hayatının merkezine koyan insan buna ulaşmak için kendi vücudunu bir araç olarak kullanarak sekse/eşe ulaşır. peki bu yol etik/ahlaki/doğru olarak addedilebilir mi? Evrimsel manada bakıldığında kadın en iyi genlere ulaşmak; erkek ise genlerini etrafa yaymak üzerine gelişegelmiştir. eğer hayvani güdülerimizi temel alırsak bu yol uğrunda yapılacak her şey mübah olur(baştan çıkarma). daha önce bahsettiğim gibi kurnaz, pragmatik ve hayvani içgüdülerle çevreyi yorumlarız. peki biz hayvan mıyız? önce bunun farkına varmamız gerekiyor. 5 milyon yıldır insan, 100 bin yıldır da modern insan yeryüzünde var. medeniyeti kuralı da henüz 12 bin yıl oldu(göbeklitepe). ancak insan tam olarak medeniyeti sindirememiştir zira 12 bin yıl çok küçük bir zaman dilimidir evrim için. bu nedenle insan doğarken hayvandır, bebekken hayvandır, aklı yo